30 Ocak 2009 Cuma

Katiller geçidi

Tarih: 25 Ocak 2009 Pazar
İsimleri belli, fakat katilleri açığa çıkmamış 17 bin “Faili meçhul cinayet”ten söz ediyorlar. 17 bin Kürt yurtseveri... Oğul, baba, kardeş, yetişkin Kürtler... Bunlar yoklar... Atıldıkları asit kuyularından, bir gece veya seher vaktinde gömüldükleri yerlerden öykülerinin çıkarılmasını bekliyorlar...
Ölürken kim bilir nasıl acılar çektiler... Biri yolda yürüyordu mutlaka... Batman’ın gündüzden kalan sıcaklığı ılık bir esinti halinde dolaşıyordu saçlarında... Birazdan evine varacaktı. Bozkır kokulu karısını özlemişti. Kızı Mizgin, ayakkabı bekliyordu. Beşikteki oğlanın hırçın olacağı ağlamalarından belliydi... Aha ev şurası, şu küçük tepenin arkasındaydı... Bozkır kokulu karısı, ceylan bakışlı Mizgin... Ve zeytin gözlü bebek...
“Bir dakika!”
Hepsi bu kadardı... Hepsi, ırk namlusu takınmış katil puştun ölüm sarısı dudaklarından dökülen iki kelimeydi...
Götürüldüğü yerde aceleci katiller elinde son soluğunu verirken göz bebeklerinde takılı kalan son hayal, son anımsama, son hayıflanma hangisiydi?..
Biri, tedirgin uykusunun en uzun yerinde kapısı çalınarak alınmıştı. Birazdan katil olacaklar, polis veya asker kimliği taşıyordu... El ve bellerdeki ırk namluları huzursuzdu, kan ve can istiyordu... Bu sırada, bıyıklardaki buharı kristal buza kesecek dondurucu bir ayaz vardı dışarıda...
“Buyurun beyim”
“Bir dakika bizimle geleceksin!”
Devlet istemişti, devlet götürecekti...
Cinayet çokluğundan zaman yoktu. Köy, kasaba ve şehirlerin direniş damarları sökülüp atılacaktı. Devlet buyruğu, cinayet ortaklığıydı.
Halbuki yün yorganın tatlı sıcaklığı sinmişti tenine. Çocuklar koyun koyuna uyuyordu. Şu Gülistan kız ne çabuk büyümüştü. Dünün çocuğuydu halbuki... Evin arkasındaki çalılarda beş yaş entarisinin takıntıları duruyor hala... Yastık üstüne serdiği saçları anasının saçları gibiydi. Botan’ın bütün güzellikleri ışıldıyordu örgülerinde...
“Sen uyu kızım. Görevlilerin acelesi var.”
Roni, babama ne çok benziyor. Ensesi, babamın ensesi gibi, inatçı, karışık...
“Kimliğimi alayım mı beyim?”
“Kalsın len!”
Askeri hangarın içi buz gibiydi... Kasığına sıkmışlardı. Parçalanmış hayalarında kanlı bir buhar tütüyordu.
“Dölünüzü kurutacağız!” demişti az önce ateş eden kişi.
Şu köşede yatan bakkal Ramazan, cesedi naylona sarılan inşaatçı Kasım değil miydi?
“Yapmayın beyim!”
“Yaparız len!”
Ben, Botaş kıyılarına atılmış bir Kürt cesediyim. Bir babayım. Ölmeden önce umutluydum. Oğullarım ve kızlarım vardı. Ondördündeki Gülistan’ım# anamın saçlarını taşırdı.
Ötekisi bir Kürt genciydi. Sevdalıydı. Davam dediği sevdiğiyle akşam bağlar yolunda buluşacaktı. Fakat başka bir akın vardı kentin öteki ucuna doğru... Meşalelerle yürüyordu gençler... Bu yürüyüş, bu direniş varken sevgiliyi görmeye gitmek bir Kürt delikanlısına yakışmazdı...
Su gibi akan kalabalığa katıldı... Kawa’nın torunları yürüdükçe çoğalıyordu. Sokak aralarına sinmiş katillerin ve askeri kışlaların sinir gıcırtılarını sadece kadınlar duyuyordu. Kadınlar, sabah ve gece yola saldıkları erkeklerini daha sonra eksilmiş olarak geri alıyorlardı.
Meydana açılan köşede kıstırıldığında çok geç kaldığını fark etti. Kaçmak istedi, kaçamadı; bağırmak istedi, bağıramadı... Askeri aracın dış kaportasına gömülü parmakları parçalanarak çekildi aracın içine. Bahardı, taze toprak ve nergise karışmış sevdiğinin kokusu geliyordu bozkırdan taraf.
Birden karnında sıcak bir ağrı hisseti. Soluğunu kesen ağrı ikilendi... Aracın içi Kürt kanı doldu.
Ben bir Kürt genciyim... Diyarbakır-Silvan arasında, Malabadi’ye yakın bir arazide, iki gençle koyun koyuna yatıyorum. Bir gece vakti üç kişi gömüldük buraya. Hiç bitmeyen sızılar akıyor yaralarımızdan... Sevdiğimi eller mi aldı?
Devlet, cinayetleri işletiyor; devlet görevlileri kaçırıp gömüyor; öyküsü açığa çıkmış deşifre birkaç kemikle, on binleri içeren bir soy kırım suçu, kendi iktidar kavgalarında devleti yeniden biçimlendirmenin menüsü haline getiriliyordu...
1990 yılı ile 2000 yılları arasında Türk devleti Kürdistan’da en az 17 bin sivili öldürmüştür. Öldürülenlerin hepsi Kürttür. Kürt oldukları için de bu, tam bir soykırımdır... Bu olay, Birleşmiş Milletlerin ve dünya insanlık ailesinin tarif ettiği Soykırım filine tamamıyla uymaktadır...
Kürt siyasetlerinden beklenen yerden çürük ve eritilmiş kemikler çıkarmak değildir. Mezar kazıcılığı insan hakları örgütlerinin, mağdurların ve kayıp yakınlarının olsun... Kürt siyasetlerinden beklenen, ölülerin tam listesini çıkarıp bunun bir Soykırım suçu olduğunu ilan etmeleri ve soykırım suçlusu Türk devletinden bunun hesabını sormalarıdır...
Hepsi, benzersiz acılar yaşatılarak öldürüldüler... Ölülerimiz, öyküleriyle birlikte gömüldükleri yerlerde duruyor...
Katil devlet ise kurum ve kuruluşlarıyla iş başında... Birkaç katil çakalın feda edilmesi, Türk ırk devletini yenilemesiyle ilgilidir. Böylece soykırım suçlarından paçayı yırtıp, yollarına devam edeceklerdir. Ermeni soykırımından sorumlu tutulan birkaç devlet görevlisinin asılması gibi...
Birbiriyle kavgalı ve iktidar hırslarıyla başları dönmüş Kürt siyasetlerinin zamanı olmayabilir; fakat Kürdistan Yetimleri hiçbir koşulda soykırım suçlusu Türk devletinin Kürt kanıyla yıkanmış yakasını bırakmayacaktır...
Hasan Bildiricibildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: