10 Şubat 2009 Salı

İSVİÇRE’DEN SERBEST DOLAŞIMA ‘’EVET’’


PNA-İsviçreliler, Avrupa Birliği kökenli emeğin serbest dolaşımına ilişkin anlaşmaların yenilenmesine büyük çoğunlukla "evet" dedi.



İsviçreliler serbest dolaşım konusunda oy kullandı.

Bugün yapılan referandumda resmi sonuçlara göre seçmenlerin yaklaşık yüzde atmışı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşlarının İsviçre’de çalışıp, ikamet etmesine destek verdi.

Bu izin Bulgaristan ve Romanya vatandaşlarını da kapsıyor.

İsviçreliler arasında en fazla tartışma yaratan konu, serbest dolaşımın AB’nin yeni üyeleri Bulgaristan ve Romanya’yı da kapsayıp kapsamaması oldu.

İsviçre AB üyesi değil ancak birlik ile güçlü siyasi ve ekonomik bağlara sahip.

İsviçre ile AB arasında yıllardır tartışma konusu olan bu oylama için 5 milyon seçmenin büyük bölümü oylarını önceden mektupla gönderdi.

Geriye kalanlar öğle saatinde kapanan seçim bürolarında oy kullandı.

Brüksel ve Bern tarafından yakından izlenen referandum sonucunun, İsviçre ile ilk sıradaki ticari ortağı AB arasında ticaret alanında yakınlığı tehlikeye atmasından endişe ediliyordu.

2002’de yürürlüğe giren serbest dolaşım, İsviçre ile AB üyesi ülkeler arasındaki ticari faaliyetleri kolaylaştıran 6 değişik anlaşmayla destekleniyor.

Referandumda "hayır" çıkması durumunda tüm bu anlaşmalar otomatik olarak devre dışı kalacaktı.(BBC)

7 Şubat 2009 Cumartesi

LUZERN KÜRT KÜLTÜR DERNEGI 29 MART DA DTP NIN YANINDADIR:



Murat Kaya

Her dönem biz kürtler icin önemlidir.
Kürtlerin önemli dönemlerde yaptigi cikislar mücadelesinin seyrini etkilemistir.

Önümüzdeki yerel secimlerdede durum böyledir.Kürtler bir anlamiyla sandik basinda sömürgeci türk irk rejimiyle ya beraber yasama,yada onu ret etmede tavrini belli ettirecektir.

Otuz yillik kürt mücadelesi karsisinda kirilan rejimin kürdistandaki sosyal,siyasal tek kurumu fasist islamci AKP dir.Bu anlamiyla AKP Sahsinda kürtler devletle secimde karsi karsiyadirlar.Baykalin laik kesimi,erdoganin kürt ve islamcilari denetleme devlet oyunlarini bosa cikartmak bu secimle mümkündür.

Bu secime refarandum havasiyla yaklasmali,oylarimizla Kürt partisi DTP icin calismali,destek vermeli,destek almasini saglamaliyiz.

Luzern Kürt Kültür dernegi olarak 29 Mart secimlerinde DTP nin yanindayiz.

2009 yılında Kürt Halk Önderi özgürleşmelidir


Mustafa Karasu

Kürt Halk Önderine karşı yapılan uluslararası komplonun 11. yılına giriyoruz. Bu komplo esas olarak ABD ve İsrail planlamasıyla gerçekleşmişti. İsrail ve ABD desteğiyle Türkiye'de Suriye sınırına askeri güç kaydırmıştı. İsrail ve ABD bir yandan kendi politikaları önünde engel gördükleri PKK'yi tasfiye etmeyi amaçlarken, diğer yandan Türkiye'yi daha fazla kendilerine bağlamayı öngörmüşlerdi.






Aslında ABD Guantanamo'yu ilk önce İmralı adasında pratikleştirmiştir. Biz buna İmralı sistemi dedik. Kürt Halk Önderi'nin ABD, İsrail ve Avrupa adına İmralı'da tutulma görevi Türkiye'ye verilmiştir. Bu sistemi sadece Türkiye uyguluyor demek, önemli siyasi yanılgılara götürür. Kürtlerin siyasi bilinci ve tutumunda eksiklikler ve yetersizlikler ortaya çıkarır.

İsrail, ABD ve Avrupa, Önder Apo'nun düşüncelerinin ve siyasi projelerinin Türkiye ve Ortadoğu'da pratikleşmesinin önüne geçmek istiyor. Çünkü Önder Apo'nun ideolojik yaklaşımı ve çözüm projeleri İsrail ve ABD'nin Kürtler üzerindeki plan ve projelerini boşa çıkarıyor. Bunun anlamı Kürt sorununun bölgede halkların kardeşliği temelinde çözülmesidir. Böyle çözümlerin önünün açılması ise ABD ve dış güçlerin bölgedeki siyasi etkilerinin azalmasını beraberinde getirir. Eğer Kürt Halk Önderi'nin önerdiği çözümler gerçekleşirse ABD'nin başta Türkiye olmak üzere bölge üzerindeki etkileri de azalır. Dış güçlerin bölgedeki varlığını gerektiren zeminler zayıflar. İşbirlikçiliğin ayakları darbe yer. İsrail, ABD ve AB bunu önlemek için Kürt Halk Önderi üzerinde bu kadar sıkı bir tecrit uyguluyor.

Guantanamo'da üzerinde tecrit uygulananlar sıradan militanlardır, İmralı'da ise bir halkın önderi üzerinde baskı ve tecrit uygulanıyor. Önder Apo şahsında Kürt halkının iradesi kırılmak isteniyor. Adalet Bakanı'nın 'eğer teslim olursan koşullar düzelir' dayatması yaptığını biliyoruz.

Türkiye basını ve demokratik kamuoyu Kürt Halk Önderi'ne yapılan baskılar konusunda duyarsızdır. Bu yaklaşımla İsrail, ABD ve AB politikalarına hizmet ediyorlar. Guantanamo için yazıp çizerken İmralı için yazıp çizmiyorlar. Kürt halkının siyasi önderine karşı ahlaki ve siyasi görevlerini yerine getirmiyorlar. Bu da ister bilerek ister bilmeyerek İmralı sistemini uygulayanlara suç ortaklığı yapmak oluyor. Bir halkın siyasi önderine böyle bir tecridin ve baskının normal hale getirilmesi kadar kötü bir şey olamaz. Türkiye demokrasi güçleri için duyarsızlık ve suç ortaklığı olan bu durum, Kürt kamuoyu için ise gaflet ve ihanettir.

Kürt halkı, önderine şimdiye kadar sahip çıktı. Ama tüm Kürtler, özellikle PKK taraftarları dışında kalan siyasi çevreler İmralı'daki baskıya ve tecride duyarsız kaldı. Bir halkın önderine duyarsız kalanların, o halkın özgürlük ve demokrasi isteklerine olan samimiyetlerine de inanılmaz. Siyasi görüşü ne olursa olsun herhangi bir Kürt'ün İmralı'daki sisteme karşı çıkmaması ve bu konuda mücadele içinde olmaması, inkarcı sömürgeciliği onaylamak ve ona teslim olmak anlamına gelir.

Şimdi bazı kişiler ve gruplar 'PKK bize neden olumsuz bakıyor' diyorlar. Siz bir halkın ve büyük bir siyasi hareketin önderinin esareti karşısında sorumsuz yaklaşırsanız bu hareket ve bu halk neden size karşı sıcak duygular taşısın? Herkes bilmeli ki bu halkla ve bu hareketle barışmak için her şeyden önce İmralı sistemine karşı çıkmak gerekir. Bu konuda Kürt halkının yanında yer almayanlar Kürdistan'da her zaman bir yabancı olarak görülecektir.

Kürt Halk Önderi üzerindeki baskı sıradan bir baskı değildir. Bir kişinin bir adada tek başına hücrede kalmasının ne anlama geldiğini herkesin iyi düşünmesi gerekir. Buna bir de sürekli hücre içinde hücrede olmak da eklenirse durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Kürt Halk Önderi'nin durumu düşünülürken bunlar göz önüne getirilerek duyarlı olunmalı ve bu önderliğe büyük bir saygı duyulmalıdır. Bu psikolojik baskıya bir insan kolay kolay dayanamaz. Ancak büyük inanç sahibi olmak ve büyük değerlere bağlı olmak bir insanı bu koşullarda ayakta tutabilir. Nitekim Kürt Halk Önderi 'Yüzüm duvara dönük, ayakta yüz yıl da bırakılsam, ya bu yaşam özgür olacak ya da bu yaşam yaşanılmamış sayılacaktır' diyerek İmralı'daki duruşunu ortaya koymuştur.

11 yıldır İmralı'da olan Kürt Halk Önderi'ne gazete verilmiyor, verildiğinde de özellikle güncel haberler kesiliyor. Yani magazin gazeteleri haline getirilerek veriliyor. Sadece TRT'nin bir kanalının çektiği radyo veriliyor, ama bu da parazit atılarak dinletilmiyor. Yakın dönem siyaseti ve Kürt sorunuyla ilgili kitaplar verilmiyor. Kabul edilen kitaplar da tek tek veriliyor. Bir kitabı okuduktan sonra geri alınıp diğer kitap veriliyor. Böylece savunmaların belge konularak ve alıntı yapılarak yazılması istenmiyor.

Türkiye'de tüm tutuklular televizyon izlerken İmralı'da bu yasaktır. Şimdi tüm bu yasakların ve baskıların ne anlama geldiği açıktır. Bir halkın önderi ve siyasi tutuklu olan biri için bundan daha büyük bir baskı olabilir mi? Bütün ömrünü Kürt halkının özgürlüğü için siyasi mücadelede tüketen bir insanı siyasetten uzaklaştıracak bu uygulamalar sıradan görülemez. Bu yaklaşım esas olarak Kürt halkına yaklaşımdır.

Erdoğan nasıl ki etnik siyaset olmaz, kimlik siyaseti olmaz derken Kürtler siyasetle uğraşamazlar; onlar adına da biz siyaset yaparız demek istiyorsa, Kürt Halk Önderi'ne karşı büyük düşmanlık da onun çok fazla siyasi kimliği olan bir Kürt lideri olmasıdır. Bir Kürt ne siyasetçi olabilir, ne de Kürt lideri olabilir. Buna soyunanın kafası ezilir! Kürt Halk Önderi'ne yapılan budur. DTP'nin etkisizleştirilmesi ve tasfiye edilmesi de aynı zihniyetin başka bir uygulamasıdır.

Kürt Halk Önderi'ne bu nedenle psikolojik baskı yapılıyor. Siyasi mücadeleden, siyasi kimliğinden vazgeç ve teslim ol dayatması yapılıyor. Bu konuda İsrail ve ABD ile Türkiye'nin politikaları örtüşüyor. Böylece baskı, dünya kamuoyundan tepki almadan normalleştirilerek sürdürülüyor.

Kürt halkı bu politikaları kınamadan, Kürt Halk Önderi üzerindeki bu politikaya karşı mücadele etmeden özgürlük ve demokrasiyi hak edemez. Kürt halkı ancak Önder Apo'ya sahip çıkarak özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirebilir ve sonuç alabilir.

Kürt Halk Önderi'ne 'sen bu halkı neden bu kadar bilinçlendirdin, neden bu kadar örgütledin, neden bu kadar bir irade haline getirdin, neden onları on yıllardır serhıldana kalkan ve gerilla savaşı veren bir halk haline getirdin' diyerek baskı yapmaktadırlar. Yani halkı güç ve irade yaptığı için üzerinde baskı yürütmektedirler.

Bu gerçeklik Kürt halkının bırakalım siyasi nedenlerle, ahlaki olarak bile bu önderliğe sahip çıkması gerekiyor. Artık daha etkili mücadeleyle bu önderlik üzerindeki esarete son vermesi gerekiyor.

10 yıl tek bir hücrede bırakılmak kolay değil. Eskiden 7 yıl cezaevi yatanlar için 7 türkü yaparlarmış. Şu anda Kürt Halk Önderi'nin her bir yılı 7 yıl kadar bir zindanda kalmak kadar ağır geçmektedir. Yani 70 yıl kadar bir süre zindanda kalmış bulunmaktadır.

Artık bu esaret son bulmalıdır. Esaretin 11. yılında Kürt halkı sadece komployu protesto etmemelidir, Kürt Halk Önderi'nin özgürlüğü için mücadeleyi yükseltmelidir. Bunun için güçlü demokratik serhıldanlar yapmalıdır. Türk devleti ve arkasındaki güçler bu mücadele karşısında Kürt Halk Önderi'ni esaret altında tutamayacaklarını anlamalıdırlar.

Komployu 11. yılında bir daha lanetliyoruz. Artık Kürt Halk Önderi'ni esaret altında görmek istemiyoruz.

Esaretin 11. yılı Kürt Halk Önderi'nin özgürlük yılı haline getirilmelidir.

2009 yılının Kürt Halk Önderi'ne özgürlük yılı olacağına inanıyoruz.



www.gundem-online.com

4 Şubat 2009 Çarşamba

Diyarbakırlı çocuklar, haydi Gazze’ye



Nazım ALPMAN
nazim@internethaber.com
Diyarbakırlı çocuklar, haydi Gazze’ye
04 Şubat 2009 Çarşamba
En baştan belirtelim ki, sonradan yanlış anlaşılmalar meydana gelmesin:

-Uluslararası dayanışma iyidir!

Türkiye’de yaşayanlar, sıkça tanık oluruz böylesi organizasyonlara...

Bugünlerde Filistin Dayanışması ülkemizde çok yaygın bir çerçevede yürüyor. Kampanyanın ekseninde ise “Gazzeli Çocuklar” yer alıyor.

İsrail’in kamu güvenliği için, Gazzeli Çocuklar, kurşunlanıyor, tank paletleri altında kalıyor, misket bombalarıyla parçalanıyorlar.

Eskiden Filistin ile ilgili her şey solculardan sorulurdu. Filistin “devrim” demekti, Filistin diyeni de atıyorlardı içeri.

Filistin’de İslamcı akımlar Filistin Kurtuluş Örgütü’nün önüne geçince, Türkiye’de aynı cenahtan yankı buldu.

Artık Filistinli çocuklarla dayanışma içinde bulunmak “suç” değil!

***

1980’lerin ikinci yarısı Bulgaristan vatandaşı Türkler için kâbus gibi yıllardı. Köylerin isimleri değiştiriyordu.

Bununla da kalınmıyor, her yaştan Türklerin de isimleri değiştirilip Bulgar isimleri veriliyordu.

Türkiye bu insan hakları ihlallerine karşı büyük bir tepki gösterdi.

İnsanların kendi anadillerinde konuşmaları, isim almaları, yerleşim tabelaları dikmelerinden doğal ne olabilirdi ki?

Todor Jivkov devrildikten sonra 1991’de Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde Türklerle konuşuyordum. Balkan Türkleri, Türkiye sevgilerini uzun şık cümlelerle anlattıktan sonra sordular:

-Bu Kürtler ne istiyorlar?

-Köylerimizin isimleri değiştirilmesin, çocuklarımıza Kürt isimleri koyabilelim istiyorlar!

-Ama bunlar çok normal istekler… Biz de burada aynı şeyleri istedik!

Aziz Nesin işte bu yüzden yargılanacağı kitabını yazmıştı:

“Bulgaristan’da Türkler/ Türkiye’de Kürtler!”

***

Çocukların savaş ortamında tam donanımlı bir asker gibi görülerek kurşunlanması en hafif tanımla ayıptır, günahtır!

Bu noktada “nerede” diye sorulabilir mi?

Çocuk her yerde çocuktur. Onları kurşunlamak her yerde ayıptır, insanlık dışıdır!

Diyarbakır’da olaylar çıktığında “Gazzeli Çocukların” dünya çapında hamisi Tayyip Erdoğan ne dediğini hatırlıyor musunuz?

Ben yazayım:

-Kadın, çocuk… Gereği neyse yapılacak!

Mardinli 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı hatırlıyor musunuz?

Babasıyla kamyon yüklerken otomatik silahlarla taranarak öldürüldü.

Şimdi bu “Gazze rüzgarı” sahiciyse…

İçtense…

O zaman Başbakan Diyarbakır’a gitmeli, büyük bir parka çocukları toplayıp demeli ki:

-Zamanında sizleri, Gazzeli Çocuklar kadar korumadığım için sizlerden, ölen arkadaşlarınızdan özür diliyorum!

Eğer yapmazsa…

Erdoğan’ın çocuk şefkatinden istifade etmek için tek yol kalıyor:

-Haydi Diyarbakırlı çocuklar Gazze’ye

3 Şubat 2009 Salı

Davos’ta bir Erdoğan


Davos’ta bir Erdoğan

Davos’ta bir Erdoğan
Erdoğan, Davos dönüşü şunları söylemişti: “Biz şimdiye kadar attığımız her adımı Türk Milleti’nin çıkarları doğrultusunda attık.” Bu günkü yazımı bu çerçeveyi gözeterek kaleme alıyorum.

Türk Başbakanı Davos’ta çok tehlikeli bir oyun oynadı. Sonuçlarını ilerde göreceğiz. Fakat ilk izlenim bu münafık yapılı kişiliğin pek fazla bir kayba uğramayacağı, başta ABD olmak üzere bazı güçler tarafından olayın ört-bas edileceği yönündedir. Bu konuda kapalı kapılar ardında sarf edilen gayretleri seziyoruz. İsrail Lobisi’nin ilk andaki yüksek sesli çıkışı, ardından da susması dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan etti. Bu arada bazı geri adımları da sezinliyoruz. Hamas’ın roketli saldırılarının şu anda mırıltılarla karşılanması, Obama’nın temsilcisinin bölgeye yapacağı ziyaretin programından Ankara’yı çıkarmasının yarattığı tedirginlik siyasi gözlemciler tarafından doğru okunuyor.

Okuyucularımın şunları çok iyi bildiği kanısındayım:

-Uluslararası siyaset intikamcılığa değil akılcılığa dayanır. Buna göre çıkarlar en ön planda bir yer tutar. Erdoğan’ın Davos’taki olayı İstanbul’a taşıması, Filistinliler için moral bir destek yaratmıştır ve bu giderek Ortadoğu’daki İslami güçlere de birşeyler enjekte etmiştir. Ama alttan alta tamirat da başlamıştır.

-Ortadoğu’da siyasi yorumların uzun vadeli yapılamayacağı ortada. Türk Devleti de Ortadoğu’da. Bu bakımdan yapılacak yorumlar kısa vadeli olmalı. Kısacası yarın ne olacağını bugünden kestirmek mümkün değil. İsrail istisna. Araplar’la çevrili bir bir küçük toprak parçasında tutunmaya çalışan 60 Yaşındaki bu devlet, Nükleer silah yapımına yönelen bu devleti de eklersek, kendisini çevreleyen tehditkar düşmanların yarattığı ortam daha iyi anlaşılır.

-NATO’ya üye olan Türk Devleti, kendisini sağlama almışlığın şımarıklığı ile hareket ediyor gibi bir pozda sertlik kokan bir diplomasi yürütüyor. İslam Devletleri arasında tek laik devlet olmanın avantajını iyi kullanıyor.

-Şu anda laisizmin sulandırılmasının müttefikleri arasında yarattığı tedirginlik geçici olarak görülüyor gibime geliyor.

Fakat son Davos çıkışı pek çok ilişkiyi su yüzüne çıkardığı gibi, asıl hedefin Kürtler’i korkutup sindirmek olduğunu çok açık bir şekilde görüyorum. Erdoğan’ın Iran’da bir İslam kahramanı olarak kabul görmesinin, İran’in islamperverliği ile ilişkisi yoktur. Şu anda Türkler’i, Farslar’ı ve Araplar’ı ilgilendiren tek ortak nokta Kürler’in tarih sahnesine çıkmasını engellemektir. Onlar mutasavvar Kürdistan’ı ikinci bir İsrail olarak görüyorlar. Kürdistan’ı aralarında paylaşmış ve ilhak etmiş olan komşu devletler, elbette Kürt Milleti’nin yaşama talebini bastırmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

Türk Başbakanı’nın Davos çıkışı, TRT 6 oyunundan sonra sahneye koyduğu en önemli oyundur. Bu oyun ile;

Türk Başbakanı müslümanlığının altını çizmiş, Kürdistan’da bile kahramanlaşmıştır. Mazlum Filistin Halkı’nın Yahudiler tarafından katledilmesine seyirci kalmamış, Nobel Ödülü sahibi İsrail Devlet Başkanı’nın suratına, sözüm ona “şamar” indirmiştir. Böylece başta Kuzey olmak üzere Kürdistan’da, Körfez Devletleri’nde, Yemende, İran’da ve Türk kesiminde kahramanlaşmıştır. Bir misal verelim; Filistin için bir TV’de açılan bir yardım kampanyasına Batmanlı bir kişilik, 20 Bin lira bağışlamıştır. Varın siz hesaplayın gerisini..

Kürdistan’da bu sonucun yaratılmasında Roj TV’nin ve Güneyli yayınların anti-İsrail yayınlarının ve Türkiye sendromu’nun etkisi yadırganamaz. Fakat her şeyi de “vurun abalıya” misali bu TV’lere ve yayınlara yükleyemeyiz. Ulusal bilinç gelişmedikten sonra biz ne yaparsak yapalım, bazı Kürtler hep sağa sola savrulacaklardır.

Olaya daha yakından bakalım:

Türkler bu son Osmanlı oyunlarına başladıklarında Kuzey’de 29 Mart Seçimleri’ni almayı, Güney’de, yakında başlayacak olan bir nevi eyalet sınırlarını belirleme seçimleri bekleniyor. Erdoğan, hem anti-Kürt ittifaklarını, hem de Irak içi anti-Kürt muhalefeti güçlendirmiştir. Maliki memnundur. İran mollalar rejimi memnundur.. Suriyeli Yetim-i Hafız memnundur. Yan etki olarak Hamas sevinçten uçuyor. Daha ne olsun. ABD bile düşünecek gibi bir izlenim veriyor (yumuşak atın, ya da okyanus ötesinin, tekmesi pek olurmuş, Ankara bunu unutmasın).

Kürt bu badireyi de aşacaktır.

2009-02-02

A Sirac Kekuyon

30 Ocak 2009 Cuma

Katiller geçidi

Tarih: 25 Ocak 2009 Pazar
İsimleri belli, fakat katilleri açığa çıkmamış 17 bin “Faili meçhul cinayet”ten söz ediyorlar. 17 bin Kürt yurtseveri... Oğul, baba, kardeş, yetişkin Kürtler... Bunlar yoklar... Atıldıkları asit kuyularından, bir gece veya seher vaktinde gömüldükleri yerlerden öykülerinin çıkarılmasını bekliyorlar...
Ölürken kim bilir nasıl acılar çektiler... Biri yolda yürüyordu mutlaka... Batman’ın gündüzden kalan sıcaklığı ılık bir esinti halinde dolaşıyordu saçlarında... Birazdan evine varacaktı. Bozkır kokulu karısını özlemişti. Kızı Mizgin, ayakkabı bekliyordu. Beşikteki oğlanın hırçın olacağı ağlamalarından belliydi... Aha ev şurası, şu küçük tepenin arkasındaydı... Bozkır kokulu karısı, ceylan bakışlı Mizgin... Ve zeytin gözlü bebek...
“Bir dakika!”
Hepsi bu kadardı... Hepsi, ırk namlusu takınmış katil puştun ölüm sarısı dudaklarından dökülen iki kelimeydi...
Götürüldüğü yerde aceleci katiller elinde son soluğunu verirken göz bebeklerinde takılı kalan son hayal, son anımsama, son hayıflanma hangisiydi?..
Biri, tedirgin uykusunun en uzun yerinde kapısı çalınarak alınmıştı. Birazdan katil olacaklar, polis veya asker kimliği taşıyordu... El ve bellerdeki ırk namluları huzursuzdu, kan ve can istiyordu... Bu sırada, bıyıklardaki buharı kristal buza kesecek dondurucu bir ayaz vardı dışarıda...
“Buyurun beyim”
“Bir dakika bizimle geleceksin!”
Devlet istemişti, devlet götürecekti...
Cinayet çokluğundan zaman yoktu. Köy, kasaba ve şehirlerin direniş damarları sökülüp atılacaktı. Devlet buyruğu, cinayet ortaklığıydı.
Halbuki yün yorganın tatlı sıcaklığı sinmişti tenine. Çocuklar koyun koyuna uyuyordu. Şu Gülistan kız ne çabuk büyümüştü. Dünün çocuğuydu halbuki... Evin arkasındaki çalılarda beş yaş entarisinin takıntıları duruyor hala... Yastık üstüne serdiği saçları anasının saçları gibiydi. Botan’ın bütün güzellikleri ışıldıyordu örgülerinde...
“Sen uyu kızım. Görevlilerin acelesi var.”
Roni, babama ne çok benziyor. Ensesi, babamın ensesi gibi, inatçı, karışık...
“Kimliğimi alayım mı beyim?”
“Kalsın len!”
Askeri hangarın içi buz gibiydi... Kasığına sıkmışlardı. Parçalanmış hayalarında kanlı bir buhar tütüyordu.
“Dölünüzü kurutacağız!” demişti az önce ateş eden kişi.
Şu köşede yatan bakkal Ramazan, cesedi naylona sarılan inşaatçı Kasım değil miydi?
“Yapmayın beyim!”
“Yaparız len!”
Ben, Botaş kıyılarına atılmış bir Kürt cesediyim. Bir babayım. Ölmeden önce umutluydum. Oğullarım ve kızlarım vardı. Ondördündeki Gülistan’ım# anamın saçlarını taşırdı.
Ötekisi bir Kürt genciydi. Sevdalıydı. Davam dediği sevdiğiyle akşam bağlar yolunda buluşacaktı. Fakat başka bir akın vardı kentin öteki ucuna doğru... Meşalelerle yürüyordu gençler... Bu yürüyüş, bu direniş varken sevgiliyi görmeye gitmek bir Kürt delikanlısına yakışmazdı...
Su gibi akan kalabalığa katıldı... Kawa’nın torunları yürüdükçe çoğalıyordu. Sokak aralarına sinmiş katillerin ve askeri kışlaların sinir gıcırtılarını sadece kadınlar duyuyordu. Kadınlar, sabah ve gece yola saldıkları erkeklerini daha sonra eksilmiş olarak geri alıyorlardı.
Meydana açılan köşede kıstırıldığında çok geç kaldığını fark etti. Kaçmak istedi, kaçamadı; bağırmak istedi, bağıramadı... Askeri aracın dış kaportasına gömülü parmakları parçalanarak çekildi aracın içine. Bahardı, taze toprak ve nergise karışmış sevdiğinin kokusu geliyordu bozkırdan taraf.
Birden karnında sıcak bir ağrı hisseti. Soluğunu kesen ağrı ikilendi... Aracın içi Kürt kanı doldu.
Ben bir Kürt genciyim... Diyarbakır-Silvan arasında, Malabadi’ye yakın bir arazide, iki gençle koyun koyuna yatıyorum. Bir gece vakti üç kişi gömüldük buraya. Hiç bitmeyen sızılar akıyor yaralarımızdan... Sevdiğimi eller mi aldı?
Devlet, cinayetleri işletiyor; devlet görevlileri kaçırıp gömüyor; öyküsü açığa çıkmış deşifre birkaç kemikle, on binleri içeren bir soy kırım suçu, kendi iktidar kavgalarında devleti yeniden biçimlendirmenin menüsü haline getiriliyordu...
1990 yılı ile 2000 yılları arasında Türk devleti Kürdistan’da en az 17 bin sivili öldürmüştür. Öldürülenlerin hepsi Kürttür. Kürt oldukları için de bu, tam bir soykırımdır... Bu olay, Birleşmiş Milletlerin ve dünya insanlık ailesinin tarif ettiği Soykırım filine tamamıyla uymaktadır...
Kürt siyasetlerinden beklenen yerden çürük ve eritilmiş kemikler çıkarmak değildir. Mezar kazıcılığı insan hakları örgütlerinin, mağdurların ve kayıp yakınlarının olsun... Kürt siyasetlerinden beklenen, ölülerin tam listesini çıkarıp bunun bir Soykırım suçu olduğunu ilan etmeleri ve soykırım suçlusu Türk devletinden bunun hesabını sormalarıdır...
Hepsi, benzersiz acılar yaşatılarak öldürüldüler... Ölülerimiz, öyküleriyle birlikte gömüldükleri yerlerde duruyor...
Katil devlet ise kurum ve kuruluşlarıyla iş başında... Birkaç katil çakalın feda edilmesi, Türk ırk devletini yenilemesiyle ilgilidir. Böylece soykırım suçlarından paçayı yırtıp, yollarına devam edeceklerdir. Ermeni soykırımından sorumlu tutulan birkaç devlet görevlisinin asılması gibi...
Birbiriyle kavgalı ve iktidar hırslarıyla başları dönmüş Kürt siyasetlerinin zamanı olmayabilir; fakat Kürdistan Yetimleri hiçbir koşulda soykırım suçlusu Türk devletinin Kürt kanıyla yıkanmış yakasını bırakmayacaktır...
Hasan Bildiricibildiricihasan@hotmail.com

27 Ocak 2009 Salı

DTP ADAYLARI


Luzern Kürt Kültür Dernegi olarak adayliklari belli olan DTP Belediye baskan adaylarini destekliyor yanlarinda oldugumuzu bildiriyoruz.

Adayligi belli olan belediye baskan adaylarinin isimlarini asagidaki linki tiklayarak ögrenebilirsiniz

Basta dernek yönetimimiz olmak üzere tüm üyelerimizin ve sürgündeki halkimizin DTP Adaylarini desteklemek amaciyla iletisimde oldugu herkesten destek almalarini bekliyoruz.

AKP Sahsinda devletin anti Kürt blogunu bosa cikartmak icin canla basla calisalim