11 Aralık 2008 Perşembe

İnsanlık tarihinde ilk tarım Kürdistan’da yapıldı

İnsanlık tarihinde ilk tarım Kürdistan’da yapıldı
URFA / Alman arkeolog Klaus Schmidt, 14 yıllık kazıların sonucu olarak yaptığı açıklamada 11 bin 500 yıl önce ilk tarım, ilk tapınağın da yer aldığı Kürt kenti Urfa’daki Göbekli Tepe’de gerçekleştiğini belirtti. Alman arkeolog Klaus Schmidt 1994 yılından beri Urfa’daki Göbekli Tepe’de kazılar yapıyor. Bu kazıların sonuçlarını açıklayan Schmidt, ortaya çıkan kalıntıların 11 bin 500 yıl öncesine ait olduğunu ve yerleşik hayata geçişin ilk merkezinin de burası olduğunu söyledi. Tarihteki ilk tapınağın izine de Göbekli Tepe’de rastlanırken, ilk tarım faaliyetinin de burada yapıldığı ortaya çıktı. Göbekli Tepe’de ortaya çıkan bulgular, buranın bugüne kadar bilinen en eski yapılardan en az 5 bin yıl daha eski olduğunu gösteriyor. Piramitler bile bu yapılar karşısında yeni kalıyor. İLK MEDENİYET KÜRDİSTAN’DA Alanda çalışmalar yürüten arkeologlar Göbekli Tepe’nin tarihte yaşanan ilk ve en büyük sosyal devrimin kanıtı olduğunu ifade ediyor. Göçebe yaşayan avcı toplumlarının ilk kez yerleik hayata geçerek tarım yapmaya başladıkları yer olarak gösterilen Göbekli Tepe’nin yakınındaki Nevala Cori bölgesinde de DNA testleri sonucu M.Ö. 9 bin yılına ait buğday tohumlarının kanıtları ortaya çıktı. Bu bulgulardan sonra Göbekli Tepe’de araştırma yapmak üzere Harvard Üniversitesi’nden bir ekip Urfa’ya gönderildi. Burada yapılacak incelemeler, tarih kitaplarındaki bilgileri değiştirebilecek. Alman Der Spiegel dergisine göre tarihte sözü geçen ve 11 bin yıl öncesine dayanan cennetin izlerinin Kürt topraklarında bulunduğunu yazdı. İngiliz yazar David Rohl’ün bestseller kitabı ‘Efsane’yi kaynak gösteren dergi cennetten kovulan Adem ile Havva’nın da Kürt topraklarında yaşadığını belirtti. Der Spiegel, Adem ve Havva’nın cennetten kovulduktan sonra toprağı işlemeye başladığı ve ilk tarımı burada yaptığını anlatıyor. İngiliz yazar David Rohl’e göre bundan 11 bin yıl önce taş devrinde insanlar Türkiye, Suriye, Irak ve İran sınır bölgesinde, yani Kürdistan’da avcılıkla yaşıyordu. İlk ve en yüksek medeniyetin de burada oluştuğu aktarılıyor.ANF NEWS AGENCY

19 Kasım 2008 Çarşamba

Zembilfiros



Her şeyin anlamı ve anlatımı değişmiş diyorlar. Oysa benim için hala gizemini kaybetmeyen efsanelerimize olan çoşkulu tutkum, hiç değişmedi. Özellikle Mezopotamya' da, her şeyin ilkinin yaşandığı Kürt coğrafyasında , zembilfroş bir ilktir. Bu efsane; bilinen sevda destanlarından çok farklıdır. Çünkü, bu karşılıksız bir aşkın, karşılık veremeyenin trajik destanıdır.Zembilfroş , insanüstü bir gayretin ve kişiliğin, nefsine karşı kazandığı büyük bir kahramanlık örneği ve irade savaşıdır. Uzak tarihin bütün aşk hikayelerinde insanlar aşkın peşinde koşarken, çağdaş yaşamda aşkların birbirini kaybettiği görülür . Özelikle efsanelerimizin gizemini neden kaybetmediğini daha iyi kavramış olmak için Kürt evrimiyle de ilintili olan ve çok geçmiş zamanlara kadar uzanmış sözlü eserlere sahip olduğumuzun değerini bilmemiz gerekir.
ıÜüAnlatılara göre, çok zengin bir beyin oğlu olan Zembilfroş yakışıklı, doğal olarak avlanmayı ve eğlenmeyi severmiş her bey çocuğu gibi. Ta ki, günün birinde bir mezarlıktan geçerken, ruh dünyasında yaşadığı doğaüstü değişime kadar... İşte o mezarlıktan geçerken, yaşamı ve ölümü düşünür, kıyaslar... Sadece soyut bir kıyaslama değildir. Mala, mülke, zevke, sefaya sahip olmakla, bunlardan yoksun olmanın getirdiği iki farklı yaşam, bu iki farklı yaşamın sonucunda ortak tek bir kader: Ve ölüm!.. Peki nasıl biri olarak ölecektir? Varlıklı, boş biri olarak mı, yoksa belli ideallerin peşinden koşan, onurlu, halkının içinde, halkın gerçekliğini kavramış biri olarak mı? O, ikinciyi tercih eder, yani ideallerinin peşinden gitmeyi yeğler. Eşi ve çocuklarını da yanına alarak, bulunduğu görkemli hayattan uzaklaşır . Köy-köy, şehir-şehir dolaşarak zembil (sepet) satmaya, böylece hayatını kazanmaya başlar. Zembil sattığı için de adı 'Zembilfroş' tur.
Günün birinde, şehirde zembil satarken Mir'in karısı görür ve ona aşık olur. Zembil alma bahanesiyle saraya davet eder ve aşkını dizelere dökerek. Xatun'un Zembilfroş'a seslenişi şöyle olur:'Zembilfroş zembila tine / Zembilfroş zembil getirirDikan bi dikan digerine / Dükkanları dolaştırırHiş le xatz(nê namine / Hatun'un aklı başından giderSerî le zeman digerine / Başında zamanı dolaştırır...Gazi dike ku bibine / Çağırır onu, der: Beni gör ve gelWere ser doşeka mire / Gel Mir'in döşeğine oturLe te helal, herama mire / Mir'e haram olan sana helaldirBidime te zulfi herire / Zulfi heriri vereyim sanaÇavê min e xezalan e / Gözlerim ceylanların gözündendirSingamin wek zozana ne / Göğsüm yaylaya benzerBejna min wek rihan e / Reyhan gibi uzundur boyumCiqa beji hejane...' / Ne dersen kabulümdürZembilfroş şöyle karşılık verir:
Hatun ben tövbekar biriyim/Güzel ben tövbekar biriyim/çocuklarım evde ve açtır/Yukarıdaki tanrının hatırına, yapamam
Zembilfroş, hiç kimsenin reddemeyeceği güzeller güzeli Xatun'un aşkını reddeder . Xatun kabul etmez elbette. Xatun Zembilfroş'u orada tutuklatır ve zindana hapsettirir ve zincire vurdurur. Xatun, Zembilfroş'a olan aşkından vazgeçmez. Ona verdiği saltanatı ne zaman kabul ederse, o zaman serbest bırakılacağını ve özgürlüğüne kavuşacağını söyler.Fakat Zembilfroş, yaşam ilkeleri doğrultusunda direnecektir. Derken günün birinde, ibadet etme bahanesiyle zincirlerini söktürür ve ibadet sırasında saraydan kaçmayı dener. Ancak kaçacak yer bulamaz ve teslim olması istenir. Buna karşı çıkan Zembilfroş, sarayın burçlarından aşağıya atar kendini ve inançları, idealleriyle ölmeyi seçer. Gül Xatun da peşinden atlayarak sevdiğine destanıyla kavuşur.
Zembilfroş mezarlığı, Zaxo ile Dohuk yolu üzerinde bulunan Sirgut köyünde bulunduğu ve Zembilfroş destanının burada yaşandığı söylense de bir diğer anlatıya göre efsane Silvan’da geçmiş. Bir gün sepetçi evde yok iken Gül hatun zembilcinin karısına derdini anlatmış; pek çok mücevher, altın vererek bir geceliğine yerine geçip kocasıyla yatmak istediğini söylemiş. Yoksuluktan canı yanan karısı 'al kocam senin olsun' demiş . O gece karısının giysilerini giyen Gül Hatun ayak bileğindeki halhalı çıkarmayı unutmuş. Halhalın şıngırdamasıyla yatağa giren kişinin karısı olmadığını anlayan sepetçi yataktan fırlayıp dağlara kaçmış. Arkasından Gül Hatun da, ya benim olacaksın ya da toprağın diyerek arkasından koşmuş. Sepetçi bu durumdan kurtulmak için Allah'a yalvarmış, ölümünü istemiş. Dağın tepesinde uçurumdan atlayarak hayatına son vermiş. Silvan’ın kuzeydoğusuna düşen , altı kilometre uzaklıktaki bu dağın tepesinde gömülü oldukları ve hala orada her bahar türbelerinde çok güzel çiçeklerin açtığı söylenir. Ayrıca bütün Botan Zembilfroş'u Allaha sığınarak, halkın çektiği sıkıntıları kendisi çekerek, huzur bulmak isteyen biri olarak bilir. Günümüz için pek anlamı olmayan sepetçinin inadını anlamak bugün için zor tabi. Beyliği terk edecek; karısına, çocuğuna yoksulluk yaşatacak, sonra da Gül Hatun’un aşkına karşılık vermemek için ölüme atlayıp Gül Hatun’u da peşi sıra ölüme sürükleyecek. O dönemin şeref ve namus timsali biri olan Zembilfroş kimseye söz hakkı vermeden hep kendi isteğini yerine getirmiş biri.
Bu arada Kürt kadının aşkı yaşayamadığına ve duygularını belirtemediğine dair yapılan bilimsel araştırmalara, tezlere gerek olmadan, aksine sadece efsaneler bile, Kürt kadının aşkı ölümüne yaşadığının kanıtı olarak görülebilir. Bugüne kadar lirik Kürt şiirleri çoğunlukla kadın duygularından esinlenmiştir. Şarkıların, ninnilerin, ağıtların büyük bir kısmı kadınlar tarafından yazılmıştır.
İşin asıl hazin olan tarafı ise, uzak tarihten bugüne, Kürt kadını aşkına karşılık bulamadığı zaman ölüyor, kavuşamadığı zaman da ölüyor, kavuştuğu zaman da ezilip ölüyor, namus davasında ölüyor, töreye kurban edilerek ölüyor, Kürt kadını hep ölüyor...
********
Demokratik özgür kadın hareketi Batman Şubesine mensup bayanlar, kadına yönelik fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddete karşı etkin mücadele vermek için hazırlıklarına hız verdiler.
"Biz bayanız, kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür." sloganıyla başlatılan ve 22 kasımda düzenleyecekleri mitinglerinde kadınlar, militarizme, devlet şiddetine, aile içi şiddete, namus adı altında işlenen cinayetlere, tacize, tecavüze, cinsiyetçiliğe, emeğimizin sömürülmesine, cinsel kimliklere karşı ayırımcılığa, zorla evlendirilmeye "hayır" diyecekler. Kısacası kadına yönelik her haykırışa ben de "hayır" diyorum ...
Benisamailto:Benisa2@mynet.com


UFUKTANYerel seçimler yaklaştıkça, tüm güçler de ellerindeki son kozları oynuyor. Türkiye açısından yerel seçimlerin en önemli özelliği, Kürdistan’daki belediyeleri kimin kazanacağı sorunudur. Bu sebeple de devletin-hükümetin çalışmalarının çoğu buraya endekslenmiş durumda. DTP’ye karşı devlet partisi olarak AKP ‘tek başına’ seçime girecek. Diğer partiler ne kadar çelişkili, çatışmalı da olsalar AKP lehine geri çekilecek. Yani denilebilir ki, Kürt halkının kimlik ve özgürlük talepleri için mücadele eden DTP’nin karşısında devletin özel savaş partisi olan, ‘tek millet, tek devlet, tek dil’ci AKP olacak.Tabii AKP de, işdamlarının desteğiyle, işbirlikçi Kürtlerle, islamcı yardım kuruluşlarıyla, başta Fetullahçılar olmak üzere tüm islami cemaatlerle birlikte Kürdistan’da belediyeleri almak için tüm gücüyle çalışıyor. Devletin tüm bürokratları, işbirlikçileri, ajanları da AKP’nin seçimi kazanması için her şeyini ortaya koyuyor. Bu anlamda yerel seçimlerin bir referandum niteliğinde olacağı tespiti ete kemiğe bürünmüş oluyor.Özgürlük Hareketi’nin gelişimini engellemek, tüm dünyaya ‘Kürtlerin temsilcisi bizim’ diyebilmek için Türk devleti ve AKP hükümeti özellikle Kürdistan’da yerel seçimler kazanmak istiyor. Türkiye’de kimin kazandığının onlar açısında hiçbir kıymeti harbeyesi yok. AKP ve Erdoğan’ın kaderi de bu seçimle belirlenmiş olacak. Yani dananın kuyruğu onlar açısından bu seçimle kopacak. Eğer AKP, devletin ona biçtiği misyon doğrultusunda Kürdistan’daki –özellikle Amed, Dersim, Batman başta olmak üzere– belediyeleri kazanırsa, iktidarını sürdürebilecek. Yok, kazanamazsa iktidardan uzaklaştırılacak. Hatta bu ekibin yaptığı tüm yolsuzluklar, devlet kurumlarındaki kadrolaşması, türban vb. konularda yaptığı çıkışların hesabı burunlarından fitil fitil getirilecek. Tüm bu sebeplerle AKP –ve AKP’nin kazanmasını isteyen herkes– yerel seçimlerde başarılı olmak için gece gündüz çalışıyor. Devlet tüm kaynaklarını bu noktada AKP’nin hizmetine vermiş durumda. Bir yandan DTP’li belediyeler, milletvekilleri teşhir edilmeye çalışılırken diğer yandan da tüm AKP’li belediyeler vasıtasıyla yoksul Kürt insanları satın alınmaya çalışılıyor. Kömür, temel ihtiyaç maddeleri, yeşil kart vb. yardımlarla Kürtler satın alınmak isteniyor.Devletin tüm imamları, bürokratları, asker ve polisi de Kürdistan’da desteğini AKP’ye vermenin yanı sıra her birisi birer AKP’li gibi çalışıyor. Türk medyasının tüm önemli kalemşörleri Kürdistan’daki belediyelerin AKP’nin kazanmasının ne kadar önemli olduğunu yazıp çiziyorlar. Hatta açık destek veriyorlar. Görüldüğü gibi AKP yerel seçimlere, devletin açık desteğini alarak seferberlik ruhuyla hazırlanıyor. Bunu bir varlık yokluk sorunu olarak el aldığı için her türlü kirli politikayı da uyguluyor. Böylesi bir gerçeklik içinde tabii ki, DTP ve demokrasi güçleri de yerel seçimlere bir seferberlik ruhuyla hazırlanmak zorundadır. Aylardır çatı partisi konusunda tartışma yürüten, toplantılar yapan ama bir türlü noktalayamayan demokrasi güçleri yerel seçimlere de aynı mantıkla yaklaşamaz, yaklaşmamalıdır. Özellikle DTP, varolan tüm potansiyelini en üst düzey de harekete geçirerek tüm Kürtlere ulaşmalı, örgütlemeli ‘AKP’ye bir oy bile gitmemeli’ şiarıyla seçim çalışmalarına yüklenmelidir. Avrupa’da yaşayan tüm Kürdistanlılar, demokratlar, solcular, devrimciler ve Aleviler de yerel seçimlerde DTP’yi ve demokrasi güçlerini yalnız bırakmamalıdır. Herkes tüm akrabalarını, tanıdıklarını AKP ve devletin politikaları konusunda şimdiden aydınlatmalı. AKP’ye oy verilmesini engellemeli, tüm oyların DTP ve demokrasi güçlerine akması sağlanmalıdır. Unutulmamalı ki, AKP’ye verilen her oy Kürtlere, demokrasi ve barış yanlılarına sıkılan kurşundur. AKP’ye verilen her oy, Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’da yeniden kendisini örgütlemesi olacaktır.Sonuç olarak yerel seçimleri devlet ve AKP her ne kadar bir referandum olarak değerlendiriyorsa, bizler de Kürtler ve demokrasi güçleri için bir referandum olarak ele almamız gerekir. Bu yüzden ‘daha seçimlere çok var, şimdi bir şey yapmaya gerek yok’ demek, ‘zaten Kürtler ve demokratlar AKP’ye oy vermeyecek’ diye düşünmek bir gaflet olur. Çalışmadan, emek harcanmadan, insanlar bilinçlendirilmeden başarılı olmak mümkün olmaz. Bu anlamda şimdiden üzerimize düşeni yaparak, Kürdistan ve Türkiye’yi kirleten, mideleri bulandıran bu ‘pislikten’ kurtulmalıyız. Yeni Özgür Politika

17 Kasım 2008 Pazartesi

Dil ve Entegrasyon semineri

Yillik düzenlenen FABIA ve CARITAS SCHWEIZ IN ISBIRLIGIYLE YÜRÜTÜLEN UYUM VE KÜLTÜREL PROJELER HAFTASI lUZERN kÜRT kÜLTÜR VE eNTEGRASYON DERNEGIMIZDE DEVAM ETMEKTEDIR.
15 Kasim günü proje dahilinde Entegrasyon ve dil konusunda bilgilendirme,tartisma semineri verildi.FABIA dan konu uzmanlarinin davet edildigi seminer toplantisi yaklasik iki saat devam etti.
Yabanci ülkede bulunmanin yol actigi dil ve uyum sikintilari ile cözüm konulu konusmaya dinleyicilerin soru ve yorumlariyla devam etti.

Murat Kaya

1 Kasım 2008 Cumartesi

STOP IZOLATIONS IN IMRALI


An die Öffentlichkeit
Angriff auf Öcalan im Imrali Gefängnis
Laut Erklärung der Verteidiger des Rechtsbüros des Jahrhunderts (Asrin Hukuk Bürosu) wurde der kurdische Volksführer Abdullah Öcalan, der sich seit neun Jahren in Einzelhaft auf der Gefängnisinsel Imrali befindet, seitens des Gefängnispersonals körperlich angegriffen. Hierzu gab das Rechtsbüro des Jahrhunderts folgende schriftliche Erklärung ab: “Unser Mandant Abdullah Öcalan befindet sich seit neun Jahren als einziger Gefangener auf der geschlossenen Gefängnisanstalt Imrali und wird unter schwersten Isolationsbedingungen gehalten. In den letzten fünf Jahren wurde er zahlreiche Male mit ´Bunkerhaft` bestraft, was so was wie „Zelle in der Zelle“ bedeutet. Neben diesen rechtswidrigen Behandlungen wurde unser Mandant letzte Woche mit unmenschlichen Maßnamen und äußert schlechter Behandlung konfrontiert.
„Das kommt auch noch!“
Die Zelle unseres Mandanten, wurde unter dem Vorwand “die Zelle zu durchsuchen” verwüstet. Als unser Mandat sich hiergegen äußert wird ihm gesagt „sei ruhig, du darfst nicht reden, du hast nicht einmal das Recht ein Wort zu sagen“. Darauffolgend wird er von zwei Beamten die ihn an seinen Armen greifen, in eine benachbarte Zelle geführt. Hier stößt einer der Beamten gegen den Rücken unseres Mandanten, so dass er mit den Knien auf den Boden fällt. Unser Mandant spricht zu den Beamten und äußert, „dass sie ihn lieber Töten sollen statt ihn so zu behandeln“. Daraufhin wird er deutlich mit einer Drohung konfrontiert. Einer der Beamten sagt „das wird auch noch kommen“.
Hier herrschen Zeiten des Gefängnisses von Diyarbakir
In der Erklärung der Verteidiger heißt es weiterhin: “Zweifelsohne, ist dieser Vorfall, der erstmalig seit neun Jahren auf Imrali zu sehen ist, als Folter und unmenschliche Behandlung zu bezeichnen. Wir gehen davon aus, dass der körperliche Angriff gegen unseren Mandanten nicht zufällig stattgefunden hat. Parallel zu der gegenwärtig in der Türkei eskalierenden Situation tritt plötzlich solch ein Vorfall auf. Auffallend hierbei ist, dass vor kurzer Zeit das Gefängnispersonal gewechselt worden ist. Wir sind fest davon überzeugt, dass dieser Vorfall nicht auf die Eigeninitiative des Gefängnispersonals zurückzuführen ist.
Der rechtliche Status der Insel Imrali sowie die betreffenden Verwaltungsmaßnahmen unterstehen nicht wie bei allen anderen Gefangenen dem Justizministerium sondern dem sogenannten Krisenstab, der wiederum direkt dem Generalstab des Nationalen Sicherheitsrats also dem Amt des Ministerpräsidenten untersteht. Folglich ist dieser Vorfall eben dem Amt des Ministerpräsidenten zuzuschreiben. Es gleicht den Vorfällen von 1982 des Gefängnisses in Diyarbakir.
Die Verantwortlichen müssen sofort aufgedeckt werden
Zum weiteren erklärte unser Mandant, dass er gegenüber diesen Provokationen Vernunft bewahren wird. „Es ist mir klar, dass es sich hierbei um bewusste Provokationen handelt. Aufgrund des Verantwortungsbewusstseins meinem Volk gegenüber, werde ich diese Provokationen nicht eingehen. Ich werde die Vernunft bewahren. Offensichtlich ist, und das sollte jeder wissen, dass der Staat die Verantwortung von diesen Vorfällen trägt“.
Nochmals möchten wir darauf hinweisen, dass solche und ähnliche Geschehnisse nicht ohne grünes Licht des Generalstabs des Nationalen Sicherheitsrates passieren können. Hieraus folgt, dass ohne Frage der Staat selber von diesem Vorfall verantwortlich ist. Wir fordern den Staat unverzüglich auf, Stellung zu diesem Vorfall zu beziehen und die Verantwortlichen entsprechend aufzudecken

29 Ekim 2008 Çarşamba

Batgi Luzerndeydi

Kürt stand-up ci Murat Batgi luzern derneginde izleyicisiyle bulustu.Espirileriyle izleyicileri güldüren Batgi Isvicrenin degisik kantonlarinda bulunan kürt kültür derneklerinde izleyicileriyle bulusmalarina devam ediyor

26 Eylül 2008 Cuma

Ve sen olmayacaksın-M.Salih Erol



Savaş sonrası terk edilmiş şehirler gibiyiz; Kaldırımları yosun tutmuş, evlerinin duvarları kurşun delikli, camları kırık ve tozlu, sokaları bezgin...
Yorgun ruhlu, asık suratlı ve tedirgin kent insanları gibi koşuşturup durmuşuz. Hep, metroyu kaçırabilirim, telaşesiyle hızlı yürümüşüz. Metroyu yakaladığımız zamanlardaysa, varılması gereken yere erken varmış olmaktan şikâyet etmişiz.
Yorgunuz işte...
Oysa...
Sana uzun cümleli mektuplar yazmak isterdim, pembe zeminli, gül desenli kağıtlar üstüne. Kenarları mavi ve kırmızı desenli, ağzı tükürükle kapatılmış mektup zarfını alelacele beş postasına yetiştirmek isterdim.
Ama bu olmayacak.
Hani şair demişti ya “Kim bilebilirdi ki benim sana erken, senin bana geç kaldığını.”
Bak, yine bahar geldi.
Berfinler dimdik ayakta, vakur duruşlu, yazın dahi tepesi karlı Ararat gibi. Bu zamanlarda berfinin her rengine bürünmüş, Anadolu'yu Serhat ‘a bağlayan Kızıldağ Geçidi’nden geçeceğim, sana inat. Üzerinde kocaman gemiler yüzen, Kesik Köprü’de yüzyılların sürgünleri kara derili Kürtlerin yüzdüğü kocaman Kızıl Irmak’ın doğduğu pınarlardan su içeceğim. Pınar kenarındaki sarı çiçeklerden taç yapıp, adını bilmediğim, dudakları güneşten çatlamış, ayağında kırmızı renkli yırtık naylon papuçla koşuşturan, ama mutlu, ama huzurlu Serhatlı bir kız çocuğuna vereceğim. Sana inat! Çünkü ben senden gideli zamanlar oldu.Bak, yine bahar geldi.
Ve yine Muş Ovası lale desenli.
Köyümüzün kızları, birbirlerine sevdikleri oğlanları anlatmak için süpürge otu toplamayı bahane ederek, köyün yamacına vuracaklar kendilerini. Ağıldan yeni çıkmış kuzular gibi koşup eğlenecekler, dönüş yolunda kenger de toplayacaklar..
Van gölü bakışlı Süphan Dağı en güzel ışkın ve mantarlarını fışkırtacak dışarıya. Şıvan Perwer’in tiz ve leziz sesinden ,’’GollaWane’’yi dinleyeceğim, Muradiye’den Van’a giderken yeşil göl manzarasında.
Ama sen olmayacaksın!
Sen, göl ortasındaki Tamara Manastırı’nın hikâyesini de bilmezsin. Manastırdaki papazın kızı ile kıyıdaki Kürd gencinin birbirini delice sevdiğini, dinlerin ve ırkların bu aşka engel olduğunu da. İnadına, kızla oğlanın kendi aralarında bir buluşma dili oluşturduklarını ve herkes uyuduktan sonra, Ermeni kızının adadan bir mum yakıp “gelebilirsin” işaretiyle Kürt gencinin sevgilisiyle buluşabilmek için her gece, adaya yüzerek gidip geldiğini de bilmezssin.. Uzun bir aradan sonra olayı fark eden Keşiş baba, kızını ikna etmeye çalışır, çabalarının boşuna olduğunu anlayınca nasıl buluştuklarını öğrenmek için kızını izlemeye koyulur ve buluşma metodlarını öğrenir. Birgün, ibadeti bahane ederek geç vakitlere kadar bekleyip kızının uykuya yenik düştüğü bir anda, kızı gibi eline bir mum alıp sandala binerek, adadan uzaklaşarak Kürt gencini gölün ortasına doğru sürüklediğini de bilmezssin. Karadan çok uzakta işin farkına varan gencin geriye dönüş yolunda boğulduğunu ve Ermeni kızın bir ömür boyu kimseyle konuşmadan hergün ağlayarak gözlerini kayb ettiğini de bilmezssin. En süslü cümlelerle bu öyküyü lirik bir aşk melodisi eşliğinde hep kendime anlatacam.
Ve sen olmayacaksın!!!
M.Salih Erolsalihmehmet_1@hotmail.com

Berxwedan Jiyane



Murat Kaya


Kürt özgürlük mücadelesi tarihinde zindan direnisleri önemli bir yer tutmakta.Mücadelenin kararlilik düzeyine gelmesinde,direnisi büyütmesinde zindanlarin rolü önemlidir.


Bu günlerde iran isgalinde bulunan dogu kürdistan zindanlarinda da Amed direnisi gibi direnisler sürüyor.


Siyasal kimligi sahiplenmek,insani onuru korumak,ulusal inkara karsi koymanin direnisidir bunlar.


Esat kilikli pers iskenceciler,kirli afyonkseler mollalar yenilecek direnis kazanacaktir.


Savas esirleri onurumuzdur,onurumuzu sahipleniyor yanlarinda oldugumuzu belirtiyoruz.


Berxwerdan Jiyane


26.09.2008

murat kaya



Zulme karşı direniş 32. gününde
Kürdistan Özgür Yaşam Partisi(PJAK) Koordinasyonu, İran devletinin saldırı ve sabote girişimlerine rağmen devam eden PJAK’lı tutsakların açlık grevinin tarihsel önemde olduğunu kaydetti. PJAK Koordinasyonu, dün 32’nci gününe giren açlık greviyle ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, İran zindanlarında başlatılan açlık grevlerinin Amed Zindan Direnişi ile aynı anlamda olduğuna dikkat çekildi. 300’ün üzerinde tutsakBaşta Urmiye, Sine, Kirmaşan olmak üzere Tahran’daki Kerec ve diğer cezaevlerindeki süresiz açlık grevine 300’ün üzerinde PJAK’lı tutsak katılıyor. Tutsakların sağlık durumları kötüye giderken; bazı tutsaklara işkence yapıldığı öğrenildi. Sine Cezaevi’ndeki tutsakların aileleriyle telefonla da görüşmeleri yasaklandı. İran’ın tarihinde ilkDoğu Kürdistanlıların özgürlüğü için mücadele eden PJAK’lı tutsakların zulme karşı başlattıkları açlık grevi eylemi, kapsamı ve niteliği bakımından İran’da bir ilk. PJAK Koordinasyonu, süresiz açlık grevinin İran gibi bir ülkede ilk ve devrimsel önemde olduğunu ifade etti. Tutsaklar direnişi seçtiİran rejiminin idam politikasına son vermesi ve Kürtleri yönelik baskıcı politikalarını terk etmesini isteyen PJAK Koordinasyonu, sömürgeci İran’ın tutsaklar şahsında PJAK önderliğinde yükseltilen özgürlük mücadelesini kırmak istediğini hatırlattı. PJAK Koordinasyonu, “Ancak yoldaşlarımız, halkımızın özlemini duyduğu özgürlük umudunu ayakta tutabilmek, halka, şehitlere ve Önder Apo’ya verdikleri söze bağlılığın bir gereği olarak teslimiyeti değil, direnişi seçmişlerdir. Direnişlerini kararlılıkla sürdürmektedirler” dedi. Çarçıra’da dinmeyen çığlık “Doğu Kürdistan tarihi birçok serhildanın başladığı ancak başarısız olduğu bir tarihtir” denilen açıklamada, İran sömürgeci devletinin Türk devleti gibi denetiminde tuttuğu Kürdistan parçası üzerinde hakimiyetini geliştirip, mutlaklaştırmak için her türlü yol ve yönteme başvurduğu ifade edildi. Bunun karşısında gelişen isyanların ise öncülük, örgütlülük ve kararlılık bakımından yeterli olamadıkları kaydedilen açıklamada, “2 bin 500 yıllık devlet ve sömürgecilik deneyimi olan İran gerçeğini çözemedikleri için başarılı olamamışlardır. Bu nedenle de hepsinin akıbeti çok kısa sürede yenilgi olmuştur” denildi. Ne PDK, ne Simko ne de Qazi Muhammed’in pratiğinden yeterince ders çıkarılmadığını vurgulayan PJAK, “Çarçıra Meydanı’nda dinmeyen çığlık adeta ‘Hatalarımdan ders çıkarın’ mesajını vermektedir’’ dedi. PJAK, Kürdistan’ın her alanında olduğu gibi Doğu Kürdistan’da da bir kadermiş gibi algılanan bu gerçekliğin tersine çevrilmesinin Apocu hareketin Doğu Kürdistan’a yansımasıyla başladığını belirtti. İran acizlik yaşıyor KCK Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’den etkilenen bir avuç Doğu Kürdistanlı gencin çabasıyla 2000’li yıllarla birlikte partilerinin ortaya çıktığını, bir süre önce de 3. Kongresi’ni gerçekleştirdiğini anımsatan PJAK Koordinasyonu, “İran sömürgeciliği kısa sürede çeşitli yol ve yöntemlerle tasfiye ederek etkisizleştirdiği Kürt isyanlarından sonra karşılaştığı partimiz PJAK ve onun askeri gücü HRK karşısında büyük bir acizliği yaşamaktadır” ifadeleri yer aldı. Agit’in idamı bir ilandıİran devletinin PJAK’ı tasfiye etmek için yoğun koruculaştırma, ajanlaştırma, satın alma yöntemlerinin yanısıra zindana aldığı tutsaklar üzerinde de ağır işkenceler geliştirdiğine işaret edilen açıklamada, şöyle denildi: “Bundan bir süre önce Agit yoldaşımızın idam edilmesi İran sömürgeci devletinin PJAK ve halkımız hakkında verdiği idam kararının ilanıdır.” Yanlış hesap yaptıİran’ın devlet geleneğinden beslenerek diğer partilere uyguladığı yöntemleri PJAK’a karşı da uygulayarak, sonuç alacağını düşündüğü dile getirilen açıklamada, “Ancak hareketimizin militanları düşmanın bu gerçeğini anladıklarından güçlü bir direnişle halkın umudunu korumakta tereddüt etmemişlerdir. 25 Ağustos’tan beri İran zindanlarında devam eden süresiz açlık grevi eylemimiz de bu eğilmeyen, bükülmeyen, kırılmayan özgürlük iradesinin giderek kitleselleştiğini ortaya koymaktadır” denildi. Bu eylem tarihsel cevaptır PJAK Koordinasyonu, süresiz açlık grevinin tarihsel olduğunu vurgulayarak, şöyle açıkladı: “Kürdistan’da zafer kazanan, düşmana büyük yenilgiler hazırlayan Apocu çizginin Doğu Kürdistan’da da kökleştiğinin ilanıdır. Mazlumlar, Kemaller, Hayriler nasıl ki Diyarbakır zindanında büyük direnişle tarihi bir adım atmışlarsa bugün de bu adım tutsak yoldaşlarımızın şahsında İran sömürgeciliği karşısında atılmaktadır. 12 Eylül askeri faşist rejimi nasıl ki Türkiye zindanlarında Mazlum ve Kemallerin direnişiyle yenilgiye uğrayıp, Apocu hareket karşısında diz çökme durumuna getirildiyse bu eylemin de benzer sonuçlar yaratacağına yürekten inanıyoruz.” Direnişteki tutsaklara selam Açıklama şu mesajlarla sona erdi: “Kürdistan halkının birliği ve özgür geleceği de direnişçi duruşumuzun başarıya ulaşmasından geçmektedir. Bunun bilincinde olarak geliştirdiğiniz bu güçlü eylemi gerekli sona ulaştıracağınıza, koşullar ne kadar amansız da olsa Mazlumların, Hayrilerin, Kemallerin ve Önder Apo’nun zindan duruşunu takip edeceğinize, zaferi kendi kişiliklerinizde yaratarak, Apocu çizginin yenilmezliğini ve zaferi kesinleştiren tarzını Doğu Kürdistan halkımıza bir armağan olarak sunacağınıza olan inancımızı belirtiyor, büyük onur ve direniş eyleminizi saygıyla selamlıyor her koşul ve şart altında yanınızda olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz.” HABER MERKEZİ

13 Eylül 2008 Cumartesi

KCK DEN ANADIL EYLEMLERINE DESTEK




BEHDİNAN / Koma Civaken Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kürtçe anadilde eğitim hakkı için yapılan eylemlere katılım çağrısı yaptı. Türk devletinin özgürlük mücadelesi karşısında ciddi bir şekilde zorlandığını belirten KCK, Türkiye’nin tarihinin en krizli dönemini yaşadığını vurguladı.KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı yaptığı açıklamada, PKK kongresi, Türkiye’deki siyasal gelişmeler, PKK’ye yönelik saldırılar ve Kürtlerin anadilde eğitim talebiyle yaptığı eylemleri değerlendirdi. PKK’nin gerçekleştirdiği kongreyi kutlayan KCK şöyle dedi: “Gerçekleşen PKK Kongresinde ulaşılan düzeyi ve alınan kararları önemli buluyor ve KCK olarak PKK’nin 10. Kongresini selamlıyoruz. Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncülüğünde netleşme ve kesinleşme ile otuz yıllık mücadele tarihinde tüm saldırılara rağmen ilerlemeyi ifade eden bir zirve olması tüm halkımız ve özgürlük hareketimiz için önemli bir sonuçtur. Özgürlük mücadelemizin bu önemli aşamasında, Önder Apo çizgisinde öncülüğün yakaladığı bu düzey, Kürdistan’da KCK sisteminin bütün boyutlarıyla oturtulacağına olan derin inancımızı halkımızla paylaşmak istiyor ve üstün başarılar diliyoruz.”GAP İLE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ ÖNÜNE GEÇİLEMEZTürk özel savaş rejiminin Kürdistan özgürlük mücadelesi karşısında ciddi bir biçimde zorlandığını kaydeden KCK, Türkiye’nin GAP projesine dikkat çekti. KCK şunları ifade etti: “Özellikle Êdi Bese Hamlesi ile birlikte hem gerillanın direniş ve eylemlilikleri hem de halkımızın tüm saldırılara karşı direnişi karşısında, yeni yeni tedbirler alma arayışı içine girmiştir. Dün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan devlet zirvesinde bir kez daha inkar-imha siyasetindeki başarısızlık görüleceğine sözümona ekonomik ve sosyo-kültürel tedbirlerle gerillya nasıl katılımın engelleneceğine dair kararlar almışlardır. İnkar-imha politikasını tamamlayıcı tedbirler olarak alınan bu kararların, Kürdistan özgürlük mücadelesi karşısında bir acizliğin ve çıkmazın ifadesi olduğu açıktır. Kürdistan halkının izlenen resmi devlet politikalarıyla açlık ve yoksulluk sınırlarında yaşamaya mahkum edildiği bir gerçektir. Bu sonucun sorumlusu olan devlet, şimdide Kürt halkının haklı, onurlu kimlik mücadelesine karşı bu durumu kullanarak GAP vb. projelerle özgürlük mücadelesinin yaşadığı yükselişin önüne geçeceğini sanmaktadır.” TÜRKİYE TARİHİN EN KRİZLİ DÖNEMİNİ YAŞIYOR“Oysa halkımızın bilincinde ve ruhunda şu gerçek netleşmiş bulunmaktadır” diyen KCK, Kürt halkının kimlik sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülemez. Yapılacak her uygulama halkımızın özgürlük mücadelesinin önüne geçmeyi amaçlayan birer özel savaş uygulaması olacaktır. Mücadelemiz karşısında tarihinin en krizli sürecini yaşamakta olduğu bu dönemde, rejimin gerçekleri ters-yüz ederek ‘PKK kırılma noktasına gelmiştir’ gibi yanlış tespitlere dayalı bir biçimde aldığı bu tedbirlerin eskinin tekrarından başka bir şeyi ifade etmediği ve hiçbir sonuç vermeyeceği açık ortadadır” ifadelerini kullandı. AKP GIRTLAĞINA KADAR YOLSUZLUĞA BULAŞMIŞBaşta AKP olmak üzere rejimin tüm parti ve kurumlarının gırtlağına kadar çeteciliğe ve yolsuzluğa bulaştığını vurgulayan KCK, “özellikle bir umut olarak parlatılan AKP’nın dini siyasette ve ticarette kullanmasının deşifre olması, yaşanan yolsuzlukların bir bir açığa çıkması rejimin son dayanağını da yitirmeyle yüzyüze kaldığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla ne yapılan zirve ne de AKP’nin politikaları halklarımızı oyalayama yetmeyecek, özgürlük ve gerçek demokrasi mücadelesinin önüne geçemeyecektir” dedi. Kürt dil kurumları ve demokratik kuruluşların başlattığı ana dilde eğitim talebi ve bu çerçevede gelişen demokratik eylemlere de değinen KCK bunu “çok önemli ve doğru bir çıkış” olarak değerlendirdi.KCK anadilde eğitimin önemi ve gerçekleşen eylemler konusunda şunları belirtti: “Anadilde eğitim talebi ve hakkı, yaşam hakkı kadar kutsal bir haktır. Bir çocuğun anadilde eğitim görmesinden daha doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla anadilde eğitim hakkı, dokunulamaz, tartışılamaz bir haktır. Bir halkın dilini inkar etmek, yasaklamak ve asimlasyonla eritme çabaları tam bir insanlık suçudur. Bu suç Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze kadar aralıksız işlenmiştir. ASİMİLASYON BİR SUÇTURÇağımızda asimilasyon suç olarak nitelenmektedir. Dolayısıyla dünyanın önemli bir bölümünde bu sorun aşılmıştır. Ancak Türk devleti bu inkar siyasetini okullar, tv, radyo, gazete v.b araçlarla hala çok yoğun olarak sürdürmektedir. Bu nedenle her yurtsever, her Kürt bireyi bu eylemliliğe katılmayı bir ulusal-demokratik görev ve bir onur sorunu olarak görmelidir. Kürdistan’da, metropollerde ve yurtdışında herkes kendi arasında Kürtçe konuşmayı siyasal ve sosyal yaşamın tek dili haline getirerek bu kamyanyayı daha da derinleştirmeli ve güçlendirmelidir. ANADİL EYLEMLERİNE KATILIM ÇAĞRISIAnadilde eğitim hakkı çerçevesinde gelişen kampanyanın asimlasyoncu politikalara karşı insani, demokratik ve özgürlükçü karekteri ifade etmektedir. Bu açıdan Kürdistan halkının tüm toplumsal kesimlerinin demokratik kurum ve kuruluşlarının katılması gereken bir eylemdir. Siyasi anlayışı, dini ve mezhebi ve geldiği toplumsal yapısı ne olursa olsun her Kürdistanlı ferdin ana dilde eğitim hakkına sahip çıkmayı temel bir yurtseverlik ve insan olmanın gereği olarak görmelidir. Kürt halkının bu haklı talebini tüm Türkiyeli demokrasi güçleri de destek sunması ve katılım göstermesi kendi görevleri durumundadır. Türkiye’de yaşayan yirmi milyonluk bir toplumsal gerçekliğin çağdışı bir biçimde ana dilde eğitim hakkının yasaklanması olduğu müddetçe Türkiye’de demokrasinin varlığından bahsedilemeyeceği açık bir gerçektir. Bu açıdan anadilde eğitim hakkı aynı zamanda özgürlükçü ve demokratik bir yaşamın geliştirilmesi için yürütülen mücadelenin en temel bir ayağı durumundadır. Bu önemli ulusal-demokratik duruş eylemini destekliyor, tüm demokratik kurum ve kuruluşları ve bütün halkımızı, dostlarını, daha güçlü bir biçimde katılmaya çağırıyoruz.”ANF NEWS AGENCY

8 Eylül 2008 Pazartesi

12 Yarasi 28 Yildir Kaniyor.


Murat Kaya


Türkiyeyi ve Kuzey Kürdistani karanliga bogan,özgürlükleri gasp eden göz altinda kayiplara,ölümlere,sakatliklara,idamlara sebep 12 Eylül cuntasi üzerinden 28 yil gecti.

Ölen canlar,zindanda cürüyen en güzel yillarin hesabini vermeyenler bu gün devletin sagladigi imkanlarla pasa,pasa yasiyorlar.

Kim soracak ondan hesabi.Akan kanin,irin baglamis yaralarin hesabi yerde mi kalacak.Türkiye 12 Eylül cuntasini halen darbe riski altinda karsiliyor.Devlatin kendisi olan Ergenekon cetesi sorusturmasi baslamadan bitti.Saniklar yargi karsisina cikmadan tepeden müdahale ile özgürlükleri garanti edildi.

Akil tutmasi yasayan iyimserler takimi buna bagirsak temizlemesi dediler,toplumu kof hayallere soktular.Ergenekon cetesi devletin kendisi olduguna göre bu devletin kendi ipini kendi eliyle cekmesi hic mümkün mü?Degil.

Cetelerden arinmak icin bu rejimden arinilmali.Cünkü bu rejim kirlidir,sucludur.12 Martlarin,12 Eylüllerin 28 Subatlarin Kiriyle barisik devletin cetelerden arinmasi mümkün degil.Böyle bir beklenti icinde olanlar bos hayal koruyorlar demektir.

KÜRT COCUKLARI OKULLARI BOYKOT ETTI

Kürt çocuklar Türk okullarını boykot etti
HABER MERKEZİ / Silopi, Batman, Kurtalan, Nusaybin, Yüksekova, Van ve Muş’ta anadilde eğitim hakkını isteyen binlerce öğrenci okulları boykot etti. Düzenlenen yürüyüşlere önlükleri ile katılan öğrenciler anadilde eğitim istedi. Türk metropollerinde de okullar boykot edildi. TZPKurdi’nin başlatmış olduğu ‘’Edi bese Kürt diline eğitim hakkı tanınsın’’ kampanyası kapsamında Silopi, Batman, Kurtalan, Nusaybin, Yüksekova, Van ve Muş’ta binlerce öğrencinin katıldığı yürüyüşler düzenlendi. Okulları boykot ederek, aileleri ile birlikte önlükleriyle yürüyüşe katılan çocuklar taşıdıkları pankart ile attıkları sloganlarla Anadilde eğitim taleplerini dile getirdiler.SİLOPİ’Lİ ÇOCUKLAR: EM ZİMANE XWE DİXWAZİNSİLOPİ: Şırnak’ın Silopi ilçesinde düzenlenen yürüyüşe DPT yetkilileri, İl ve ilçe yöneticileri, Belediye başkanları, Şırnak Kent Meclisi Aktivistleri, BDP yöneticileri, Mem û Zin Kültür Sanat Merkezi yöneticileri ile yüzlerce ilköğretim öğrencisinin bulunduğu binlerce kişi katıldı.DTP ilçe binası önünden toplanan binlerce kişi buradan Silopi Lisesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Çocukların okul, kadınların ise yöresel kıyafetleri ile katıldıkları yürüyüşte "Edi Bes e em perwerdahiya bı zimane xwe dıxwazın" yazılı büyük pankart açıldı. Yürüyüşe, Mem û Zin Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet yürüten Koma Kulilke Botan Erbane grubu da erbane çalarak eşlik etti. Yürüyüş sırasında sık sık alkış ve zılgıtlar eşliğinde "Zimane me çanda me ye", "Zimanê me rumeta me ye", " Em zımane xwe duxwazın", "Be zıman jiyan nabe", "Em Seroke xew duxazın" sloganlarının atıldığı yürüyüşte, "Em perwerdehiya kurdi dıxwazın", "Zimane me kedxe nekın", "Dilsiz yaşam olmaz", "Yeter artık anadilimizi istiyoruz", "Zımane kurdi bibe zımane fermi", "Be zıman jıyan nabe" yazılı dövizler taşındı.Yürüyüş boyunca hazır bulunan yüzlerce polisin DTP’li yöneticiler çocukların attığı sloganlar konusunda uyarması dikkat çekti.KÜRT DİLİNİN İNKARINA EDİ BES E!Silopi Lisesi önünde sona eren yürüyüşün ardından yapılan açıklamada Kürtler ve anadillerinin inkar ve yasağına artık yeter denildi. Açıklamayı okuyan Şırnak Kent Meclis Sözcüsü Kamil Acar, Kürt dilinin 80 yıldan beri yasaklandığına vurgu yaparak, "Dünyada milletler dilleri ile tanınır ve özgürleşir. Kürtlerin de anadilinin inkâr edilmesine ve yasaklanmasına 'Êdi bes e' diyoruz. Bu ülkede Türk dilinin eğitimi varsa, Kürt dilinin de yasal olması ve anadilde eğitimi olmalıdır. Çocuklarımızın anadilde eğitimlerini yapmaları en doğal haklarıdır. Kürt dilinin inkârı ve imhasına hep beraber 'Êdi bes e' diyoruz" dedi. KÜRTÇE YASAĞI İNSANLIK AYIBIDIRSilopi Belediye Başkanı Muhsin Kunur ise yaptığı konuşmada Üniversitelerde anadilde eğitim verilmesini isterken, Şırnak Belediye Başkanı Ahmet Ertak, Kürtlerin Araplar, Türkler ve diğer milletler gibi anadilini özgürce kullanması gerektiğini belirterek, 40 milyon Kürdün anadilinin yasaklanmasının hem hukuki hem de insanlık ayıbı olduğunu söyledi. DTP Şırnak İl Başkanı Halil İrmez ise Kürtlerin geçmişte olduğu gibi bugünde anadiline sahip çıktığını belirterek 21 Eylül’de Cizre’de anadilde eğitim için yapılacak yürüyüşe katılım çağrısında bulundu. BATMAN’DA OKULLAR BOYKOT EDİLDİBATMAN: Batman'da ise öğrenciler, anadilde eğitim talebiyle okulları boykot ederek, Kürtçe eğitim istedi. Yavuz Selim Mahallesi'nde bulunan Vali Zeki Şenal İlköğretim Okulu öğrencilerinin bir bölümü, anadilde eğitim talebiyle okula gitmeyerek, boykot etti. Yaklaşık 50 öğrenci aileleriyle birlikte okul önünde basın açıklaması yaptı. Açıklama sırasında "Zimanê min Qedexe neke", "Em perwerdehiya bi zimanê xwe dixwazin", "Zorak pêşerojên pêşeroj bi ziman nabe", "Jiyan bi kurdî xweş e" yazılı dövizler açıldı. Kürtçe açıklama yapan öğrenci Rezan Bilir, okulların bugün itibariyle başladığını söyleyerek, "Ben yine anadilimi evde bırakıp okula gideceğim. Öğretmenlerimiz yine bizimle yabancı dille konuşacak. Bir saniyeliğine durun ve düşünün kendinizi benim yerime koyun ve çocuklarınızı bizim yerimize koyun bakın ne kadar zor olacak her şey" dedi. Her çocuğun kendi anadiliyle eğitim görmesi gerektiğini belirten Bilir’’Bıraksınlar bizde her çocuk gibi çocukluğumuzu yaşayalım. Bıraksınlar bizde her çocuk gibi kendi dilimizle gülelim, eğitim görelim. Biz özgürleşmeye kadar sizde özgürleşemezsiniz. Biz Mezopotamya çocukları olarak tüm demokratik kesimlere çağrıda bulunuyoruz. Gelin güzel bir dünya yaratalım." Açıklama ardından çocuklara Kürtçe hikaye kitapçıkları dağıtılırken, Batmanda bir çok okul önünde aynı taleplerle gösteriler düzenlendi.NUSAYBİNLİLER: KÜRÇENİN TÜRKÇEYLE ASİMİLE EDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZNUSAYBİN: Anadilde eğitim talebiyle bir diğer yürüyüş ise Mardin’in Nusaybin ilçesinde yapıldı. DTP Nusaybin İlçe Örgütü önünde bir araya gelen yaklaşık 100 öğrenci ve aileleri Barış Parkı'na doğru yürüyüşe geçti. Birçok DTP yöneticisinin de katıldığı yürüyüşte "Em perwerdehiya kurdi dıxwazın" dövizleri taşınarak "Zimanê me çanda me ye", "Zimanê me rûmeta me ye", "Bêziman jîyan nabe", "Zarok pêşeroje, pêşeroj bê ziman nabe" sloganları atıldı. , "Em perwerdehiya kurdi dıxwazın" (Ana dilde eğitim istiyoruz) dövizlerine tahammül göstermeyen polislerin dövizlerin kaldırılmasını istemesi polisler ile veliler arasında kısa süreli tartışmalara neden oldu..Barış Parkı'nda sona eren yürüyüş ardından basın açıklaması yapıldı. YDG Üyesi Sultan Akyüz tarafından Kürtçe yapılan açıklamada okulların açılmasıyla birlikte dillerinin her zamanki politikalarla yine yok sayılacağını söyledi. Kürt dilinin Türkçe ile asimile edilmek istendiğini söyleyen Akyüz, "Ama bunu başaramayacaklar. Çünkü bizler Kürt dilinin yok olmaması için mücadele edeceğiz’’ dedi. Açıklama "bijî serok Apo", "Em zimanê xwe dixwazin", "Zimanê me rumeta meye" sloganları ile sona erdi.VAN’DA EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK PROTESTO EDİLDİVAN: Van'da Kürtçe eğitim kampanyası çerçevesinde, birçok kişi çocuklarını okulla göndermezken, kentin birçok mahallesinde yürüyüşler yapıldı. Yüniplik Mahallesi ile Haibekir Mahallesinde okulları boykot eden öğrenciler yürüyüş yaptı. Köyiçi sokağı Sağlık Ocağı önünde bir araya gelen öğrenciler Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in açılışını yaptığı Müslüm Görentaş İlköğretim Okulu'na doğru yürüyüşe geçti.Polisler, "Zarok pêşerojin pêşerojê bê ziman nehêlin", "Êdî Bes ê em perwerdehiya zimanê zikmakî dixwazin", "Bê ziman jiyan nabe", "Bila zimanê kurdî bibe zimanê fermî", "Ziman hebûn û rûmet e" ve "Asîmilasyon sûcê mirovahiyê ye" yazılı Kürtçe dövizler taşıyan öğrencilerin yürüyüşüne izin vermedi. Velilerle polisler arasında kısa süreli tartışma yaşanırken öğrenciler attıkları sloganlarla Bakan Çelik’i protesto etti. ÖĞRETMENLER DE DESTEK VERDİHacibekir Mahallesi'nde bulunan Dumlupınar ile Mustafa Cengiz İlköğretim Okulları önünde ise yüzlerce öğrenci protesto gösterisi yaptı. Düzenledikleri yürüyüşlerle anadilde eğitim hakkının tanınmasını isteyen öğrenciler yürüyüşler ardından derslere de girmeyerek protesto etti. Bostançi Beldesi'nde öğrencilerin de derslere girmediği gözlenirken, Şafak Mahallesi'nde bulunan Ali Cevdet Bey İlköğretim Okulu önünde bir araya gelen öğrenciler anadil taleplerini sloganlarla dile getirdi. Burada öğretmenlerin öğrencilerin yürüyüşüne destek verdiği gözlendi.BULANIKTA KİTLESEL AÇIKLAMA BULANIK: Muş'un Bulanık İlçesi'nde aralarında Bulanık Belediye Başkanı Nasır Aras, DTP İlçe Başkanı Osman Sönmez ve çok sayıda ilkokul öğrencilerin katılımıyla Bulanık Büyük Camii önünde basın açıklaması yapıldı. Açıklama yapan DTP İlçe Başkanı Osman Sönmez, Kürtçe üzerindeki inkar ve baskılara dikkat çekerek ‘’Biz artık ana dilimiz olan Kürtçeyi istiyoruz. Kendi dilimizde eğitim görmek istiyoruz" dedi. Açıklamadan sonra kitle ilçe merkezinde Kürtçe sloganlarla yürüyüş düzenlendi. KURTALAN: Siirt’in Kurtalan ilçesi ile Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde de yüzlerce öğrencinin katıldığı yürüyüş düzenlendi. DTP ilçe örgütleri ile çeşitli sivil toplum örgütlerinin destek verdiği yürüyüşlerde öğrenciler taşıdıkları döviz ve attıkları sloganlarla, Kürtçe üzerindeki yasakları protesto ederek anadilde eğitim haklarının tanınmasını istedi.KÜRT ÇOCUKLARI TÜRK KENTLERİNDE DE OKULLARI BOYKOT ETTİHATAY: Hatay'ın Dörtyol, Erzin ve İskenderun ilçelerinde çok sayıda öğrenci TZPKurdi'nin yürüttüğü kampanya kapsamında okulu boykot etti. DTP Dörtyol İlçe Başkanı Halil Baybariz, kampanyaya destek vermek amacıyla çocuklarını okula yollamadıklarını bildirdi.İSTANBUL: İstanbul'da da, Kürt öğrenciler, anadilde eğitim talebi ile yeni eğitim öğretim yılının ilk gününde ders boykotu yaptı. Okula gitmeyen öğrencilerden Hebun Baran, "Türkiye'de milyonlarca Kürt yaşadığı halde Kürtçe resmi dil değil. Biz de artık kendi dilimizde okumak ve yazmak istiyoruz. Bizim dilimiz de özgür olsun" diye belirtti.ANF NEWS AGENCY

31 Ağustos 2008 Pazar

1.September frieden Tag


Yeni bir eylül dünya barisini 3.Dünya savasinin gölgesinde karsiliyoruz.

Kürdistanda,ortadoguda,kafkasyada bir savas hali yasaniyor.


Yakinlasan Iran müdahalesi bölgemizi ve bizi etkileyecek gelismeler doguracaktir.

Biz kürtler savasa karsi ama savasi an ve bean yasiyoruz.Yinede barisi haykiriyoruz.


1 Eylül dünya baris günü kutlu olsun.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Seminer

Kürt kültür ve entegrasyon dernegimizin Iavicreli kurumlarla isbirliginde gelistirdigi projeler geleneksel olarak devam ediyor.Bu yil roje kapsaminda ilk seminerimiz 23 Agustos da gerceklesti.RAF ve FABIA dan uzmanlarin katilimiyla yapilan seminere elliye yakin dinleyici katildi.
Sirasiyla is bulma,isverenle kontak kurma,is bas vurusu ve sartlari hakkinda bilgilendime yapildi.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Davetiye

23 Agustos da dernegiizin organizetörlügünde Isvicrede calisma sartlari,imkanlari konusunda toplanti gerceklestirilecektir.Konuya uzman olan RAF dan herr Waspi ile FABIA dan frau Malatesta konusmaci olarak katilacaklardir.
Toplantiya her üyemiz ve halkimiz davetlidir

30 Temmuz 2008 Çarşamba

RO TV VERBOT


Als eine(r) von Hunderttausenden in Europa lebenden KurdInnen, protestiere ich gegen das vom Bundesinnenministerium ausgesprochene Verbot von Roj TV. Bei diesem Beschluss handelt es sich um eine Verletzung des Rechtes auf Informations- und Pressefreiheit, das zu den grundlegenden demokratischen Kriterien der EU gehört, der auch die Bundesrepublik angehört. Es handelt sich in jeder Hinsicht um einen Justizskandal. Wie auch Sie sehr gut wissen, ist Roj TV das einzige Medium, mit dem das kurdische Volk, das von der Türkei, dem Iran und Syrien brutal unterdrückt wird, weltweit auf seine Belange aufmerksam machen kann. Auch dient Roj TV der Bewahrung und Entwicklung der kurdischen Sprache und Kultur, die Verboten und Assimilation ausgesetzt sind. Mit Sendungen in den Sprachen des türkischen, arabischen, persischen und assyrischen Volkes trägt Roj TV zur Geschwisterlichkeit der Völker und einer Kultur der Demokratie und des Friedens bei. Mit dem politisch motivierten Verbot von Roj TV, einem Sender, der weltweit Millionen Zuschauer hat, tragen Sie zu einer Verschärfung der Unterdrückung des kurdischen Volkes bei. Das Verbot bedeutet einen Schlag gegen unsere Bemühungen für Frieden und Demokratie. Aus diesen Gründen fordern wir die unverzügliche Rücknahme des Verbots von Roj TV. Hochachtungsvoll

11 Temmuz 2008 Cuma

3 Temmuz 2008 Perşembe

1 Temmuz 2008 Salı

19 Haziran 2008 Perşembe